Ana içeriğe atla
TARİHİN KARA SAYFALARINDAN BİRİ: NAZİLER
NAZİ VAHŞETİYLE TARİHİN EN KANLI SAYFALARINDA
YER ALAN BİR ÜLKE
ALMANYA
Almanya, 1. Paylaşım Savaşı'ndan yenilgiyle çıkan ülkelerden
biriydi. Savaş, Alman ekonomisini sarsmış, yenilgi bunalımı getirmişti.
Alman tekelleri bunalımlarını atlatma yolları bulsalar da bunlar
yalnızca geçici çözümler oldu. Bunalımı atlatamamasının temel
nedenlerinden en önemlisi savaşta sömürgelerinin büyük bölümünü
kaybetmesiydi. 1920-23 yılları arasında yaşanan ekonomik bunalım bir
yandan siyasi krizini derinleştiriyor, bir yandan da halk alabildiğine
yoksullaşıyordu. 1923 yılına gelindiğinde enflasyon dizginlenemez hale
gelmişti. "Sabah 20 bin mark olan ekmeğin fiyatı akşamüstü 5 milyon
marka çıkıyordu. Herşeyin çöktüğü 15 Kasım'da 1 Amerikan doları'nın
değeri 4.2 trilyon Alman markı idi." (Ana Britannica, 2. cilt, syf: 28)
Tekeller ekonomik bunalımlarını bir şekilde çözmek zorundaydı. İşte bu
günlerde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (Nazi Partisi)'nin adı
sıkça duyulmaya başladı.
Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP)'ın Kuruluşu
NSDAP (Nazi Partisi)'ın kökleri, ağırlıklı olarak sanayici, işadamı ve
subayların oluşturduğu 1918'de kurulan Thule Cemiyeti'ne uzanır. 1919
yılında ırkçı-faşist cemiyetleri içinden Alman İşçi Partisi (DAP) çıkar.
1920'de yapılan kongrede DAP'ın ismi Nasyonal Sosyalist Alman İşçi
Partisi (NSDAP) olarak değiştirilir. NSDAP'ın programı öz olarak: "Alman
ırkının üstünlüğü -Üretken olarak tanımladıkları sanayi sermayesini
olumlarken, enternasyonal ve (yahudi) mali sermayeyi ve faizciliği
lanetlemeye dayalı anti-komünist, anti-marksist bir sosyalizm"
demagojisine dayanır. 1921'de yapılan kongrede Adolf Hitler NSDAP'ın
parti başkanlığına tam yetkili FÜHRER (Önder) olarak seçilir. NSDAP'ın
vurucu sokak gücü olarak SA (Hücum Birimi) örgütlenir.
Alman sanayi tekelleri Daimler, Borsig, Thysen, Kirdoff vb. tekeller
Nazi Partisine maddi yardımda bulundular. 1923 yılında varolan siyasi
krizi ve halkın memnuniyetsizliğini fırsat bilen Hitler bir darbe
girişiminde bulunsa da başarılı olamadı. Bu darbe Alman tarihinde
"Birahane Darbesi" olarak yer alır. İktidarı ele geçirmek için ordu ve
polis içindeki örgütlenmesi yeterli gelmemiştir. Hitler tutuklanır.
Çıkınca geçmiş deneyimlerinden "dersler" çıkararak örgütlenme
faaliyetine devam eder.
1925-26'da SA'ların yanında kendine sadık adamlarından Koruma Bölüğü'nü
(SS) kurar. Bu SS'ler faşist parti içinde iktidar savaşında Hitler'in
çıkarlarını koruma amaçlıdır. Daha sonra Hitler faşist kitle tabanı
oluşturmak için kitle örgütleri vb. kurar. Özellikle gençlik ve küçük
burjuvazi arasında hızla kitleselleşir. Bu süreçte NSDAP örgütlenme
modeli, çalışma tarzı vb. yönlerden sosyal demokrat ve komünist
partileri örnek almıştır.
Hitler'in Yardımcıları; Ekonomik Kriz Ve Hugenberg
Hitler'in 1923'teki darbe girişiminden kısa bir süre sonra hükümet
para reformu yaparak ekonomik ve siyasi bir istikrar sağladı. İşsizlik
sigortası gibi reformlarla ve gelişen sanayi ile birikte halkın refah
düzeyinde de geçici bir yükselme oldu. Ancak bu uzun sürmedi. 1929'daki
dünya bunalımından doğrudan etkilendi. Wall Street'teki borsanın
çökmesinin ardından ABD'li tekeller Almanya'ya verdikleri onbeş milyon
mark tutarındaki kredi borcunu geri çekmeye başladılar. İflaslar
birbirini izledi. Böylece Almanya'daki işsiz sayısı 1930'da 3 milyona,
'32'de 6 milyona ulaştı. Fabrikalar yüzde 50 kapasite ile çalışmaya
başladı. 1.Paylaşım Savaşından yenik çıkması nedeniyle ödediği savaş
tazminatı ve işsizlik sigortası yüzünden artan ekonomik çıkmaz 1930'da
koalisyonun dağılmasına neden olmuştu. Yeni bir koalisyon hükümeti
kurulamadığı için de parlementer demokrasi son bulmuştu.
Tüm bu yaşananlar halkın memnuniyetsizliğinin gün geçtikçe artması
demekti. Üst boyutta olan işsizlik ve sefalet NSDAP'ın gelişimini
hızlandırır. Geçim sıkıntısı yaşayan halk kestirme çözüm önerilerine
kanabiliyordu. Bu süreçte Hitler, sağ partilerden Alman Ulusal Halk
Partisi (DNVP) başkanı ve aynı zamanda basın ve sinema sanayisi kralı
Hugenberg tarafından milliyetçi propagandayı yürütmekle görevlendirildi.
Hitler hem halkın memnuniyetsizliğini hem de elindeki geniş propaganda
araçlarını kendi ırkçı amaçları için kullandı. Herşeyin sorumlusu olarak
Yahudileri göstererek kendi ırkçı-kafatasçı düşüncelerini yaymaya
başladı. O dönem sanayide ağırlığı olan Yahudileri herşeyden sorumlu
tutarak bir çok taraftar buldu. Hitlere göre "ırkçılık, dünyayı yöneten
ebedi iradeye uyarak, en iyinin ve en kuvvetlinin zaferini
kolaylaştırmak, kötü ve zayıf olanların boyun eğmesini sağlamak görevi
ile yukümlüdür" (Kavgam, Hitler syf: 386)
"İyi" ve "en kuvvetli" olan Alman ırkı, kötü, ve "zayıf" olan diğer
dünya halklarıydı. Ve onları yeryüzünden silmek kutsal bir görevdi.
Hitler kitlelerin önüne çıktığında anti-kapitalist bir söylem
kullanıyordu. Ama kapalı kapılar ardında tekelci patronları "özel
mülkiyeti bolşevizme karşı korumanın öncelikli görevleri" olduğuna
çoktan ikna etmişti. Bu propaganda ile birlikte üye sayısı 1929'da 170
bin olan Nazi Partisi'nin 1932'deki üye sayısı 1 milyon 378 bine
yükseldi. Aynı günlerde NSDAP'ın SA örgütlenmesi, halka yönelik terör
eylemleri ile yalnızca 1931'de 300 insanı katleder. 1932'de bunalım
derinleşmeye devam ederken eyalet seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimi
yapıldı. Yeniden adaylığını koyması için zorla ikna edilen eski
Cumhurbaşkanı Hindenburg seçimi kazanırken rakibi Hitler oyların yüzde
37'sini aldı. Mayıs 1932'de Hindenburg başbakanlığına Franz Von Papen'i
getirdi. Ancak yapılan seçimlerde Papen başarılı olamayınca yerine bir
başkası atandı. Nazi Partisi ise ilk seçimlerde yüzde 37, ikinci
seçimlerde yüzde 33 oy aldı.
Alman tekelci burjuvazisi siyasi istikrarı sağlamak için bir arayış
içine girer. İşsizlik ve derinleşen ekonomik krizin mevcut olduğu bu
koşullarda otoriter bir hükümet gereklidir. Alman burjuvazisi böyle bir
iktidar için NSDAP'tan başkasını düşünmez. 1932 Kasım ayında Kirdorf,
Krupp ve Thyssen gibi tekel patronları cumhurbaşkanı ile görüşüp
Hitler'in başbakan olması için baskı yaparlar. Bir takım ayak oyunları
ile Hitler 30 Ocak 1933'te başbakanlığa getirilir. 5 Mart 1933'te
seçimler olacaktır. Hitler seçimlere kadar olan kısa süre içinde
özellikle sosyal demokrat ve komünistler başta olmak üzere tüm muhalif
güçler üzerinde azgın bir terör dalgası estirir.
27 Şubat'ta Parlamento Binası'nın (Reichstag) Naziler tarafından
kundaklanıp komünistlerin üzerine atılmasının ardından "komünist avı"
başlar. Ve yüzbinlerce insan tutuklanır. Yine aynı bahane ile "Temel
Hakların Askıya Alınması"na ilişkin bir yasa çıkarılarak dernekler
kapatılır, basın ve haberleşmeye sansür konulur, birçok hak ve özgürlük
askıya alınır. Alman Komünist Partisi, faşizmin bu terörü ve şiddeti
karşısında direnişi örgütlemek için Sosyal Demokrat Partisi'ne "Ortak
Anti-faşist eylem çağrısı" yapar ancak sosyal demokratlar Nazi
Partisi'ni hala parlamento içinde mücadele verebilecek bir güç olarak
gördükleri için bu çağrıya olumsuz cevap verirler.
5 Mart'ta yapılan seçimlerde Nazi Partisi oyların yüzde44'ünü kazanır.
Ama bu oran tek başına iktidar olması için yetersizdir. Milliyetçi Parti
(DNUP) ile koalisyon yaparak iktidara yerleşir. 23 Mart 1933'de "Halkın
Devletin Korunmasına ilişkin Devlet Başkanlığı" kararnamesi
yasallaştırılarak Hitler iktidarını sağlamlaştırır. Mevcut anayasa
fiilen tasfiye edilmiş, parlamento devre dışı bırakılmıştır. Artık Nazi
Partisi istediği yasayı çıkarabilir, istediği devletle anlaşma
yapabilir. Hitler federal eyaletleri kaldırmakla işe başlar.
Demokratları, sosyalistleri ve Yahudileri devlet dairelerinden,
üniversitelerden çıkarır. Prusya siyasal partisini gizli bir polis
örgütüne dönüştürüp Gestapo'yu kurar. 2 Mayıs'ta ise SA'lar sendikaları
basarak sendika kasalarına ve mallarına el koyar. Alman Sendikaları
Birliği yöneticilerinin bir çoğu toplama kamplarına gönderilir. Bunun
yerine Hitler'in belirlediği ilkelere uygun "Alman Emek Cephesi"
kurulur. Bu cepheye tüm işçilerin katılımı zorunlu tutulur. Alman
Gaziler ve Cumhuriyetçiler Birliği, Alman Sosyal Demokrat Partisi gibi
muhalif kurumlar kapatılır, mallarına elkonulur. Alman Komünist Partisi
ilk kapatılan partidir. Ardından Temmuz 33'te çıkarılan "Partilerin
Yeniden Kuruluşu Yasası" ile Nazi Partisi kendini tek işçi partisi ilan
eder. Diğer burjuva partiler ise kendi kendilerini feshetmek zorunda
bırakılır. Yine aynı dönemde Nazi Halk Mahkemeleri kurulur. Nazi
Partisi'ne muhalif olan birçok insan bu mahkemelerde yargılanarak idam
edilir, toplama kamplarına gönderilir.
Hitler faşizmi iktidara yerleştikten sonra emekçilerin kazançlarına el
koymaya başlar. Faşistlerin hem ekonomik, hem politik terörü emekçilerde
olduğu gibi orta tabakada da huzursuzluğa, hoşnutsuzluklara yol açar.
Diğer yandan Hitler'in iktidar olması tekelci burjuvazi arasındaki
çelişkilerin çözümünü de sağlamamış tersine çelişkiler derinleşerek
farklı biçimlerde ortaya çıkmaya devam etmiştir.
Hitler faşizminin gerçek yüzünü o günlerde gerçek anlamda teşhir eden
Bulgaristan Komünist Partisi önderi Georgi Dimitrov'dur. Alman
Parlamento Binasının kundaklanmasının ardından estirilen tutuklama
terörü sırasında Almanya'da bulunan ve aynı zamanda Komintern üyesi olan
Dimitrov da tutuklanır. Dimitrov'un yaptığı savunma Alman faşizmini tüm
çıplaklığıyla gözler önüne serer. Bu nedenle Reichstag duruşmaları
Dimitrov'un savunması ile anılır. Dimitrov savunmasıyla duruşmaları
büyük bir Anti-komünist gösteriye dönüştürmeye çalışan Nazilerin
oyunlarını bozar. Onun cesur ve güçlü savunması faşizmi mahkemede
yenilgiye uğratır. Dimitrov'un savunması yalnızca davayla sınırlı
değildir. O faşizmi çözümler ve sınıfsal özünü ortaya koyar. Alman
faşizminin, Alman tekelci sermayesinin diktatörlüğü olduğunu, gerçek
efendilerin silah kralları, ağır sanayinin egemenleri (Thyssen'ler,
Krupp'lar vb.) olduğunu anlatır. Bu tarihi savunma karşısında köşeye
sıkışan ve iyice teşhir olan faşist hükümet Dimitrov'u beraat ettirmek
zorunda kalır.
Dimitrov'un Alman faşizmine ilişkin değerlendirmelerinden bir bölümü
şöyledir: "Alman tipi faşizm, faşizmin en gerici bir türüdür. O
sosyalizmle uzak yakın hiçbir ilgisi bulunmadığı halde kendine küstahca
"Nasyonal sosyalizm" adını vermiştir. Alman faşizmi; yalnızca burjuva
milliyetçiliği (nasyonalizm) dir. Canavarca şovenizmdir, politik
haydutluğun hükümet biçimidir. İşçi sınıfına, köylülerin devrimci
kesimine küçük burjuvaziye ve aydınlara karşı provakasyonlar ve işkence
düzenidir. Ortaçağ barbarlığı ve canavarlığıdır. Diğer halklara ve
ülkelere karşı çılgınca saldırganlıktır. Alman faşizmi dünya
gericiliğinin vurucu gücü, emperyalist savaşın baş kundakçısı..."
Evet, Alman faşizmi tüm hızıyla terörünü sürdürmeye devam eder. Hitler, 2
Ağustos 1934'te Cumhurbaşkanı Hindenburg ölünce cumhurbaşkanlığının
bütün yetkilerini devralır. Şubat 1938'de ise Alman ordusunun komutasını
üstlenerek herşeyin hakimi tek adam haline gelir.
1935'te çıkarılan Nürnberg Yasaları'yla Yahudiler ikinci sınıf vatandaş
ilan edilir. SA'ların, Yahudiler üzerindeki şiddet eylemleri artarak
devam eder. Yahudilerin işten atılmaları, dükkanlarının yağmalanması ve
mallarının boykot edilmesi, 33-38 arası 250 bin Yahudi'nin göç etmesine
neden olur.
Hitler'in dış politikadaki asıl hedefi ise SSCB'dir. "Hitler'e göre
Alman ırkı Slav halklarından üstün, Bolşevikler de dünya çapındaki
Yahudi komplosunun öncüsüydü. Almanya bu toprakları ele geçirerek
Avrupa'da ekonomik ve askeri egemenlik kuracak, hatta sonunda dünyaya
egemen olabilcekti." (Ana Britannica 2.cilt syf:30) Bu bir savaş
hazırlığının başlangıcıydı. Görünürde üstün Alman ırkının dünyaya egemen
olma isteği söz sonusu iken asıl gerçek neden ekonomik darboğazdan
kurtulmanın başka yolunun kalmaması ve devrimlerin burjuvazinin
iktidarını tehdit etmesiydi. Bu nedenle de esas hedef halkın iktidar
olduğu sosyalist ülkelerdi.
2. Paylaşım Savaşı Ve Alman Faşizminin Katliamları
Alman faşist orduları 1938 Mart ayında Avusturya'yı ilhak eder ve
bunu Alman halkının kendi kaderini belirleme hakkına dayandırır.
Ardından Alman azınlığa kötü davranıldığını bahane ederek Çekoslovakya
ile diplomatik bunalım yaratır. İngiltere'nin girişimi ile savaş
önlenir. Ancak Hitler İngiltere ve Fransa'nın müdahale etmeyeceğini
bildiğinden Çekoslavakya'yı ilhak eder. Hemen ardından 1 Eylül'de
Polonya işgalini başlatır. İki gün sonra da İngiltere ve Fransa,
Almanya'ya savaş ilan eder. Ancak açıktan silahlı çatışmalar yaşanmaz.
İngitere ve Fransa'nın beklentisi Hitler faşizminin Sovyetler Birliği'ne
saldırması ve sosyalizmi geriletmesidir. Bundan sonra kendileri de
devreye gireceklerdir. Böylece hem Hitler faşizmini ortadan
kaldıracaklar, hem de kendileri için büyük tehlike gördükleri sosyalizm
yok olmuş olacaktır. Tüm bu hesaplar içinde 2. Dünya Savaşı denilen ve
aslında emperyalist ülkelerin dünyayı yeniden paylaştığı savaş başlamış
oldu.
1941 Haziran'ına gelindiğinde Hitler faşizmi Batı Avrupa'da egemen hale
geldi. Sıra Sovyetler Birliği ve ardından Ortadoğu ülkelerindedir. Savaş
beraberinde Avrupa ve Asya halklarına yönelik en vahşi işkence ve
katliamları da getirir. Ama dünya halkları Alman faşist ordusuna karşı
dişe diş bir mücadele vermeye başlar. Silahlı eylemler yerini silahlı
ayaklanmalara ve partizan savaşlarına bırakır. Alman faşizmi bu yıllarda
halklara yaptığı işkencelerle ve katliamlarla tarihin en kanlı
sayfalarını yazar. Hitler bütün dünya halklarının lanetini toplar.
Alman faşizminin bu savaş sırasında yaptıklarını şöyle toparlayabiliriz;
Tüm Avrupa'yı; Yunanistan'dan Fransa'ya, Bulgaristan'dan Polonya'ya
kadar işgal eder ve bu işgal sırasında da halklara karşı en vahşice
katliam ve işkencelerle birlikte soykırım da uygular. Bu katliamlar
halkların bilincinde öyle yer etmiştir ki Hitler adı bugün bile aynı
nefretle anılmaya devam ediyor. İlk akla gelenlerden biri Nazilerin
toplama kampları. Buralarda herşey bir işkence aracı haline getiriliyor,
insanların ne zaman nasıl can vereceği bilinmiyordu. Askerler
tutsakların vücutlarından kan çekiyor, sonra asıyor ya da kurşuna
diziyorlardı. Soğuk-yemek-su-banyo-tuvalet herşey işkence aracıdır.
Hergün kurşuna dizilen yüzlerce insan, gaz odalarında boğularak ve
yakılarak öldürülen milyonlar Nazilerin eseriydi. Maydanek, Autswitzch,
Birkenau, Treblinka, Bunzig ve adını bilmediğimiz pek çok kampta bulunan
toplu mezarlar Nazilerin eseridir. Kamplardaki tutsakları dondurucu
soğukta aç ve çırılçıplak çalıştırmak Nazilerin eseridir. "Bu soğuğa
dayanmak korkunçtu. Zayıf olan herkes, yolda ya da fabrikada, makine
başında ölüyordu. Cesetleri çukurlara yığıyorlardı. Ve en ufak
hatasından ötürü insanları yine aynı çukurlara atıyor, yiyecek vermiyor,
yere birşey sermeye dahi izin vermiyor, bütün bir gece boyunca çıplak
toprak üzerinde oturtuyorlardı. Yalnızca sabahleyin sayıma çağırıyor,
sayımdan sonra yiyecek vermeksizin, yine çukura gönderiyorlardı."
(Madalyonlar-Zofra Nalkovuska- syf:33) İnsanların yağlarından sabun
yapıldığını duyanlar inanmak istemiyordu ama gerçekti. "Gdonsk'ın
dışında, Vişeşiç'de Anatomi Enstitüsü'nün yanındaki tuğladan yapılma o
kızıl ve ufak bina, katledilmiş insanlardan çıkan yağları sabuna
dönüştürmek, derilerini ise döverek parşömene çevirmek için yeterli
oluyordu." (age, syf:75)
Hitler faşizmi bu kanlı tarihi yazarken 60 milyon insanı katletmiş, 35
milyon insanı sakat bırakmıştır. Sovyetler Birliği'nde 1718 şehri
yıkmış, 20 milyon insanı katletmiştir. Gaz odalarında 6 milyondan fazla
Yahudiyi ve sosyalisti vahşice katleden onlardır.
NAZİ ALMANYASI SAVAŞ SONRASINDA DA DÜNYA HALKLARINA KARŞI SUÇ İŞLEMEYE DEVAM EDİYOR
Kontrgerilla ve Naziler
Almanya faşizmi savaştan yenilgiyle çıktıktan sonra birçok Nazi savaş
suçlusu savaştan sonra kendini dünya egemeni ilan eden ABD
emperyalizminin himayesi altına girdi. Bu dönemden sonra da halkların
kurtuluş mücadelesini boğmak için faaliyet yürütmeye devam ettiler.
Görünüşte savaşın bitmesiyle Hitler faşizmi de yokolmuştu. Oysa NATO
bünyesinde kurulan, birçok Avrupa ülkesinde ve yeni-sömürge ülkelerde
faaliyet yürüten "Gladio" yani kontrgerilla örgütlenmelerinin fikir
babalığını yapanlar bu Nazi artıklarıydı. "General Gehlen, Hitler'in
politik beyinlerinden biriydi. İkinci Dünya Savaşı'nda Sovyetler
Birliği'ndeki Nazi istihbaratının şefiydi. 1945 yılında elindeki arşivle
birlikte ABD'ye teslim oldu.(...) CIA Şefi Allen Dulles'la
görüştürüldü. Ona (...) Stalin'in hiç de yabana atılacak biri
olmadığını, ABD ve Batı Avrupa'nın doğudan gelecek tehlikenin farkında
olmadığını anlattı. (...) Nazi generali, bu kez Amerika adına "hür
dünya" için eski Nazilerden kurulu bir casusluk örgütü meydana getirip
"servis" faaliyetlerine devam edecekti. General Gehlen Amerikalılarla
anlaştıktan sonra 9 Temmuz 1946'da tekrar Almanya'ya döndü. Hitler'in
istihbarat örgütü Gestapo ile askeri polis örgütü SS'nin üst düzey
yetlililerini topladı. (...) General Gehlen, eski Nazilere yeni sahte
kimliklerini verdi. Tahminlere göre Gehlen, iki yıl içinde, 10 bin kadar
savaş suçlusu Nazi'yi toplamayı başarmıştı. Önce Federal Alman gizli
servisi BND'yi kurdu ve başkanı oldu. Eski Naziler bunun ardından
NATO'nun kurulmasıyla birlikte, Avrupa ülkelerindeki yeraltı
örgütlenmelerine hız verdiler. Yani, Gladio'nun temellerini attılar."
(Bay Pipo S.Yalçın Doğan Yurdakul syf: 74-75)
General Gehlen gibi eli kanlı katillerin kurdukları kontrgerilla
örgütleri aracılığı ile katliamlar, darbeler düzenlendi. Sosyalist
ülkelerde komplolar örgütlendi. Birçok ülkede devrimcilere, ulusal
kurtuluş savaşçılarına ve aydınlara karşı düzenlenen sayısız katliamın
altında Nazi generalleri ve onların yetiştirdiği katillerin imzası
vardır. Ülkemizde de bir dönem MİT Müsteşarlığı yapan Fuat Doğu
(1960'dan sonra) Nazi generali Reinhard Gehlen'in öğrencilerinden
biriydi. Hiram Abas, Mehmet Eymür gibi ünlü(!) MİT'çiler ise Fuat Doğu
tarafından Gehlen'in öğretileriyle yetiştirilen adamlardı.
"Demokrasi" havarisi ABD tarafından himaye edilen ve yeniden organize
edilerek halkların üzerine salının Nazi subayları CIA'nın da "en iyi"
adamları içinde yerlerini aldılar. ABD ve Alman emperyalizmi halklara
karşı açtıkları savaşta en ileri işbirliğini bu tür katliam örgütleri
kurmada gösterdiler. "1952 yılında 1200 ABD ajanı örgütlü operasyon
yürütmek amacıyla ve sekiz istihbarat servisinin yardımcı hizmetlerinden
yararlanarak bir araya gelmiştir. Almanya o tarihten itibaren CIA
operasyonlarının Avrupa'daki merkez üssü konumuna getirilmiştir."
(Kontrgerilla Kıskacında Türkiye-Suat Parlar syf:52)
HİTLER'İN ÇÖKÜŞÜ
Adolf Hitler; İkinci Paylaşım Savaşı'nın baş aktörü, Almanya ve Dünya
tarihinde büyük rol oynayan, soykırımlar yapan, milyarlarca insanın
nefretini kazanan ama bütün bunlara karşın hala küçük bir kesim
tarafından "büyük adam" olduğu söylenen kişi.
Büyük bir çoğunluk tarafından kabul gören olgu, Hitler'in "psikopat"
oluşuydu."Ancak bir psikopat milyonlarca kişinin ölüm emrini gözünü
kırpmadan verebilirdi."
-Ama psikopat olduğu iddia edilen bu kişi, %94 oy alarak iş başına gelmemiş miydi?
-Konuşmaları yüzbinlerce kişi tarafından alkışlanıp, işler iyi gittiği sürece kahraman ilan edilmemiş miydi?
Hitler'in sert, acımasız düşünceleri 1924'ten beri biliniyordu."Kavgam"
adlı kitabında, görüşlerini açık seçik söylemişti.Yaptığı yüzlerce
konuşmada, çok sert önlemlerden ve kanın saflığından bahsetmişti.Ve
kanın saf kalabilmesi için, diğer unsurların yokedilmesi gerektiğini
söylemişti.
Alman halkı Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi'nin hedefini ve stratejisini biliyordu.
Öncelikle bu parti bir savaşın gerekli olduğunu savunuyordu.Çünkü
Almanya 1. Dünya Savaşı'nı büyük bir kayba uğrayarak kapatmış, Fransa ve
İngiltere sömürgeleri paylaşmış,Sovyetler Birliği Asya'ya hakim olmuş
durumdaydı.
Gelişmiş Alman ekonomisinin ayakta durabilmesi için yeni pazarlar
gerekliydi.Sömürgelere, daha geniş topraklara, ucuz fiyata
çalıştırılacak işçilere ihtiyaç vardı.
Tek çözüm yolu diğer süpergüçlerle mücadele ederek, sömürgeler kazanmaktı.Fakat tek başına bütün dünyaya meydan okumak zordu.
Hitler'e göre çözüm yolu, İngiltere'yle işbirliği yapmaktı.Bu iki güç
birleşerek Rusya'yı ve Fransa'yı safdışı edecek, dünyanın yeni
efendileri olacaklardı.
İngiltere en güçlü deniz kuvvetlerine,Almanya ise en güçlü kara kuvvetlerine sahipti.
Hitler'in hesabı tutmadı.Liberal İngiliz hükümeti savaş istemiyordu.Zaten çok iyi durumdaydı.
Almanya yalnız başına savaşa girmeyi göze aldı.İtalya ve İspanya
müttefik gibi gözükse de, bu iki ülkenin zararı, faydasından çoktu.
Nazi Partisi içerisinde önemli bir kesim, savaşa girmek için bir süre
daha beklemek gerektiğini savundu.1938 yerine 1948'in daha uygun bir
tarih olacağını düşünüyorlardı.Ancak Hitler bir an önce savaşı başlatmak
istiyordu.Çünkü kazanacağından emindi.
Aşırı güven duygusu sayesinde diktatörlüğe kadar yükselen Hitler, yine
bu özelliği yüzünden çok önemli bir savaşı kaybetmiştir.Ülkeyi aynı anda
birkaç cephede savaşa sürüklemiş, büyük bir askeri güç olan Sovyetler
Birliği'nin üzerine yürüyerek barış antlaşmasını bozmuş ve Stalingrad'da
bataklığa saplanmıştır.
İngiltere'yi tamamen safdışı etmeden, Sovyetler Birliği'ne saldırmak büyük bir taktik hatasıdır.
Bir diğer etken de Sovyet ordusunun, diğer ordulara göre daha inançlı
oluşudur.Çünkü onlara bir felsefe işlenmiştir.Bir ideolojiden destek
almışlardır.
Faşizmle korkusuz,ölmeye hazır, savaşçı bir ordu oluşturulmuştu.Bu
doktrine inanan Alman gençliği savaşta ilk başta çok başarılı oldu ve
neredeyse bütün Avrupa kıtasına hakim oldu.
Ama unuttukları bir nokta vardı.Sovyet ordusu da bir ideolojiden destek
almaktaydı ve onlar da tıpkı faşistler gibi ölümüne
savaşacaklardı.Fransızlar gibi korkak değillerdi.
Sonuçta yükselmek umuduyla yola çıkan Almanya, bu savaşın sonucunda çok büyük bir kayba uğradı ve ikiye bölündü.
Kısa vadede çok başarılı sonuçlar alan Hitler, orta vadede üç kurnaz siyasetçi tarafından alt edilmişti.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınızı Bekliyoruz.